İngilizce Çeviri Testleri Ana Sayfası

TEST – 14

1) . One must remember that, despite the great prosperity of the people, France's principal political problem remains the relationship between her English and French speaking communities.
A) Halkın büyük refahına rağmen, İngilizce ve Fransızca konuşan toplulukların arasındaki ilişkinin, Fransa'nın başlıca siyasal sorunu olarak durduğu hatırlanmalıdır.
B) İngilizce ve Fransızca konuşan topluluklar büyük refah içinde olsa da, bunların birbirleriyle olan ilişkilerinin Fransa'nın temel siyasal sorunu olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
C) Halkı büyük refah içinde olan Fransa'nın başlıca siyasal sorununun, İngilizce ve Fransızca konuşan topluluklarının arasındaki ilişkiye dayandığı hiç bir zaman unutulmamalıdır.
D) Bugün Fransa'nın en önemli siyasal sorununun, büyük refah içinde yaşayan, İngilizce ve Fransızca konuşan topluluklar arasındaki ilişkiler olduğu bilinmelidir.
E) Şu bilinmelidir ki, büyük bir refah içinde yaşayan İngiliz ve Fransız topluluktan arasındaki ilişki, bugün Fransa'nın en başta gelen siyasal sorunudur.

2) . The hope of a permanent peace depend on how well the interim arrangements can be made to work.
A) Sürekli barışın sağlanması, geçici anlaşmaların bozulmaması için gösterilecek çabaya bağlı olacaktır.
B) Sürekli barış umudu, ara düzenlemelerin ne kadar iyi işletilebileceğine bağlıdır.
C) Geçici anlaşmalara ne ölçüde uyulursa, sürekli barış sağlanması olasılığı o kadar artacaktır.
D) Kalıcı bir barış umudu, geçici düzenlemelerin ne kadar işe yarayacağına bağlıdır.
E) Barışın sürekli olup olmayacağı, iyi niyet çabalarının karşılıklı olarak sürdürülmesine bağlıdır.

3) . The news report is too significant to be glanced at.
A) Bu haber rapor göz atılması gerekecek kadar önemlidir.
B) Bu haber rapor önemli olduğu için okunmalıdır.
C) Bu haber rapor sadece bir göz atılıp geçiştirilemeyecek kadar önemlidir.
D) Bu haber rapor tahmin edebileceğinden çok önemlidir.
E) Bu haber rapor herkes tarafından okunması gereken önemi haizdir.

4) . She suggests that universities revise their priorities so as to help achieve significant national aims.
A) Ulusal hedeflere ulaşmada, ancak özelliklerini değiştiren üniversitelerin önemli katkıda bulunabileceğini belirtiyor.
B) Önemli ulusal hedeflere ulaşılmasına yardımcı olacak öncelikleri üniversitelerin belirlemelerini öneriyor.
C) Ulusal açıdan önemli hedeflere ulaşmada yardımcı olmak isteyen üniversitelerin önceliklerini buna göre belirlemelerini öneriyor.
D) Ulusal hedeflere ulaşmada basan sağlanması için, üniversitelerin gereksinimlerine öncelik tanınmasının önemli olduğunu belirtiyor.
E) Önemli ulusal hedeflere ulaşılmasını sağlamak için üniversitelerin kendi önceliklerini gözden geçirmelerini öneriyor.

5) . There followed a long history of colonization by the German, the Spanish and finally the British from whom Trinidad and Tobago gained independence in 1962.
A) Alman, İspanyol ve İngiliz sömürgeciliğini takiben burada, 1962 yılında Trinidad ve Tobago bağımsızlıklarını kazandılar.
B) Trinidad ve Tobago'nun 1962'de verdikleri bağımsızlık mücadelesini izleyen uzun sömürgecilik tarihi dönemine Alman, İspanyol ve nihayet Britanya damgasını vurdu.
C) Alman, İspanyol ve nihayet İngilizlerin uzun sömürgecilik yıllarının ardından gelen 1962 yılında Trinidad ve Tobago bağımsızlıklarını kazandılar.
D) Bunu, Alman, İspanyolve nihayet 1962'de Trinidad ve Tobago'nun bağımsızlıklarım kazandıktan İngilizlerin uzun sömürge tarihi izledi.
E) Bunu izleyen 1962 yılında Trinidad ve Tobago'unun bir sömürge döneminden sonra Alman, İspanyol ve Britanyalılardan bağımsızlıklarını aldılar.

6) . This scheme would allow 2,002 young Albanians to emigrate each of the 25 developed countries currently providing direct help.
A) Bu plan, 25 gelişmiş ülkeye göç etmek isteyen 2002 Arnavut gencine doğrudan yardım sağlanmasını öngörüyor.
B) Bu plana göre, şu anda doğrudan yardımda bulunan 25 gelişmiş ülkenin katkısıyla 2002 genç Arnavut'a iş imkânı sağlanacak.
C) Bu plan çerçevesinde 25 gelişmiş ülkenin her birine göç etmiş bulunan 2002 Arnavut'a hemen doğrudan yardım sağlanacak.
D) Bu plan, 25 gelişmiş ülkenin her birine göç izni olan 2002 Arnavut gencine doğrudan yardımı öngörüyor.
E) Bu plan, şu anda doğrudan yardım yapan 25 gelişmiş ülkenin her birine 2002 genç Arnavut'un göç etmesini sağlayacak.

7) . Even companies that cannot reuse their waste products are learning to minimize the effect they have on the environment.
A) Atıklarını yok edemeyen şirketler de, onları çevreye en az zarar verecek şekilde kullanmayı öğreniyor.
B) Atıkları kullanılamayan kuruluşlar da, çevreye verdikleri zararı en aza indirmeyi öğreniyor.
C) Atıklarını yeniden kullanamayan şirketler bile, onların çevre üzerindeki etkisini en aza indirmeyi öğreniyor.
D) Atıklardan kurtulamayan şirketler de, hiç değilse çevreye verecekleri zararı azaltmayı öğreniyor.
E) Atıklarını satma yolu bulamayan şirketler de, onlardan çevreye en az zarar verecek şekilde kurtulmayı öğreniyor.

8) . Certain scientists suspect that modifications in ocean circulation may have led to sudden climate shifts in the past.
A) Bazı bilim adamları, okyanus akıntısındaki değişikliklerin geçmişte ani iklim değişmelerine yol açmış olabileceğinden şüpheleniyorlar.
B) Bazı bilim adamları, geçmişteki ani iklim değişikliklerinin okyanus akıntısındaki değişmeden kaynaklandığına inanmıyorlar.
C) Bazı bilim adamları, geçmişte okyanus akıntısında görülen değişikliklerin, iklim değişmelerinden kaynaklanmış olabileceği düşüncesindeler.
D) .Bazı bilim adamları, okyanus akıntısını değiştiren etkenin, geçmişteki ani iklim değişiklikleri olduğundan şüpheleniyorlar.
E) Bazı bilim adamları, okyanus akıntısındaki değişikliklerin geçmişteki ani iklim değişmeleriyle aynı zamanda olduğundan emin değiller.

9) . On the contrary, many Southern European countries have made great strides in child care.
A) Öte yandan, Güney Avrupa ülkelerinin çoğunda çocuk bakımı önemli sorunların kaynağı olmuştur.
B) Öte yandan, Güney Avrupa ülkelerinin çoğu çocuk bakımından büyük ölçüde gerilemiştir.
C) Çoğu Güney Avrupa ülkesinin tersine, çocuk bakımında önemli gelişmeler kaydettik.
D) Aksine, çok sayıda Güney Avrupa ülkesi çocuk bakımında büyük adımlar atmıştır.
E) Aksine, çoğu Güney Avrupa ülkesi çocuk bakımında büyük zorluklarla karşılaşmıştır.

10) . On the surface of Mars, the fourth nearest planet to the sun one sees vast plains that have been subject to excessive rain over hundreds of millions of years.
A) Mars, Güneş'e en yakın dördüncü gezegen olmasına rağmen, yüzeyinde, yüz milyonlarca yıl büyük yağışlar almış çok büyük ovalar göze çarpmaktadır.
B) Yüzeyinde, yüz milyonlarca yıl büyük sel baskınlarına maruz kalmış ovalan olan Mars, Güneş'e en yakın dördüncü gezegendir.
C) Mars, Güneş'e en yakın dördüncü gezegen olduğu için, yüzeyindeki çok geniş ovalar yüz milyonlarca yıl şiddetli yağmurlara maruz kalmıştır.
D) Güneş'e en yakın dördüncü gezegen Mars'ın yüzeyinde, yüz milyonlarca yıl aşırı yağmura maruz kalmış geniş ovalar görülmektedir.
E) Güneş'e en yakın dördüncü gezegen olan Mars'ın yüzeyi yüz milyonlarca yıl aşırı yağmura maruz kalmış sınırsız ovalardan oluşmaktadır.

11) . Some years ago British Constitutional Court decided by a 6 to 2 vote, that no law could allow abortion in violation of the rights of the unborn.
A) Yıllar önce İngiliz Anayasa Mahkemesi'nin 2'ye karşı 6 oyla aldığı bir karara göre, hiçbir yasa, doğmamış çocuğun haklarını hiçe sayarak, kürtaja izin veremez.
B) İngiliz Anayasa Mahkemesi'nin birkaç yıl önce 2'ye karşı 6 oyla aldığı karara göre, doğmamış çocuğun haklarını ihlal etmek demek olan kürtaja hiçbir yasa izin veremez.
C) Birkaç yıl önce, İngiliz Anayasa Mahkemesi, hiçbir yasanın, doğmamış çocuğun haklarına aykırı olarak kürtaja izin veremeyeceğine 2'ye karşı 6 oyla karar verdi.
D) İngiliz Anayasa Mahkemesi, doğmamış çocuğun haklarının ihlal edilmesi demek olan kürtaja hiçbir yasanın izin veremeyeceği görüşünü birkaç yıl önce 2'ye karşı 6 oyla değiştirdi.
E) İngiliz Anayasa Mahkemesi, birkaç yıl önce, hiçbir yasada kürtaja izin verilemeyeceğine 2'ye karşı 6 oyla karar vererek, doğmamış çocuğun hakkının ihlal edilmesini engelledi.

12) . The committee unanimously refused a proposal to divide the city into two zones and stressed the need to think the whole city as a unit.
A) Kurul, kenti iki bölgeye ayırmayı amaçlayan öneriyi tümüyle reddetti ve kentin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini savundu.
B) Kentin iki bölgeye ayrılmasına ilişkin öneriyi derhal reddeden kurul, tüm kentin bir bütün olarak ele alınması gerektiği görüşüne vardı.
C) Kurul, kenti iki bölgeye ayırma önerisini oy birliği ile reddetti ve tüm kentin bir bütün olarak düşünülmesi gerektiğini vurguladı.
D) Tüm kentin bir bütün olarak değerlendirilmesi gereği üzerinde duran kurul, kenti iki ayrı bölgeye ayırmaya yönelik öneriyi tereddütsüz reddetti.
E) Kentin iki ayrı bölgeye ayrılmasını öngören öneriyi oy çokluğu ile reddeden kurul, tüm kentin bir bütün olarak görülmesi gereği üzerinde ısrarla durdu.

13) . There was a big explosion three weeks ago in the laboratory where jet engine was being tested.
A) Üç hafta önce laboratuvarda jet motoru denenirken önemli bir hasar meydana geldi.
B) Üç hafta önce jet motorunun denendiği laboratuvarda büyük bir patlama oldu.
C) Jet motoru denemeleri, üç hafta önce laboratuvarda büyük bir kazaya neden oldu.
D) Laboratuvarda jet motoru üzerinde yapılan denemeler, son haftalarda büyük bir tartışmaya yol açtı.
E) Laboratuvarda meydana gelen son büyük olay, jet motoru üzerine yapılan deneyle ilgiliydi.

14) . A law cannot abuse the substance of a right or freedom even if it is for the benefit of public welfare, public moral or public order.
A) Kanun kamu yaran, genel ahlak ya da kamu düzeni gibi sebeplerle de olsa, bir hakkın ya da hürriyetin özüne dokunamaz.
B) Kamu refahının, kamu ahlakının ve kamu düzeninin yararına olsa bile, bir hakkın ya da hürriyetin özüne dokunulamaz.
C) Kanun, kamunun yararına, genel ahlâk kurallarına uygunluğuna rağmen bir hak ya da hürriyeti şiddete başvurarak kısıtlayamaz.
D) Adalet kamu yararını, genel ahlak ya da kamu düzenim gözetse bile kazanılmış hak ve hürriyetleri şiddet yoluyla değiştiremez.
E) Bir kanunun, cebren bir hak ya da hürriyeti bozması, bu kanun, kamunun genel ahlak ve düzenine uygun olsa bile mümkün değildir.



15) . She is the only person with enough experience and expertise to carry out this scheme.
A) Bu projeyi yürütecek yeterli deneyim ve uzmanlığa sahip tek kişi odur.
B) Deneyim ve uzmanlığa sahip bir kişi olarak bu projeyi o yürütecektir.
C) Bu projeyi ancak yeterli deneyim ve uzmanlığa sahip bir kişi yürütebilir.
D) Bildiğim kadarıyla, bu projeyi yürütecek deneyim ve uzmanlığa sahip tek kişi vardır.
E) Yeterli bilgi ve deneyimi ile bu projeyi yürütebilecek tek kişinin o olduğu açıktır.

16) . It is possible to draw some calculations from the data given.
A) Bir sonuca varabilmek için bazı verilere ihtiyaç vardır.
B) Verilen verilerden bazı sonuçlar çıkarmak mümkündür.
C) Verilen verilerden herhangi bir sonuç çıkarmak uzak bir ihtimaldir.
D) Verilerden elde edilen sonuçları, yeniden değerlendirmek gerekir.
E) Sonuçları, verilen verilere göre değerlendirmek mümkündür.

17) . After years of war the two countries have finally decided to sign a peace treaty.
A) İki ülkenin temsilcileri bir antlaşma imzalayarak yıllarca süren barış dönemini başlattılar.
B) Yıllarca süren savaştan sonra iki ülke, nihayet bir barış antlaşması imzalamaya karar verdiler.
C) Yıllarca süren savaş, iki ülkenin nihayet anlaşması ve bir barış yapması ile sonuçlanmıştır.
D) Savaşın yıllarca sürmesi sonucu, iki ülke bir antlaşma imzalamayı kabul ettiler.
E) İki ülkenin imzaladığı barış antlaşması ile yıllarca süren bu savaş sona erdi.

18) . Not until the end of the 15th century did anyone think of combining drama and music, and so invent the new art we know today as "opera".
A) 15. yüzyılın sonundan itibaren herkes tiyatro ile müziği birleştirerek o gün için yeni bir sanat olan "opera"yı yaratmayı düşünüyordu.
B) 15. yüzyılın sonlarında hiç kimse tiyatro ile müziği kaynaştırarak, yeni bir sanat olan "opera"yı yaratmayı düşünmüyordu.
C) 15. yüzyılın sonuna kadar hiç kimse tiyatro ile müziği birleştirmeyi ve böylece, bugün "opera" olarak bildiğimiz yeni sanatı icat etmeyi düşünmedi.
D) Müzikle tiyatronun kaynaşması sonucu ortaya çıkan "opera"yı hiç kimse 15. yüzyılın sonuna kadar bir sanat olarak nitelendirmedi.
E) 15. yüzyıldan önce hiç kimse tiyatro ile müziğin birleşebileceğine ve bugün "opera" adı verilen yeni bir sanatın doğabileceğine inanmıyordu.

19) . She suggests that universities revise their priorities in order to help achieve important national goals.
A) Ulusal hedeflere ulaşmada, ancak önceliklerini değiştiren üniversitelerin önemli katkıda bulunabileceğini belirtiyor.
B) Önemli ulusal hedeflere ulaşılmasına yardımcı olacak öncelikleri, üniversitelerin belirlemelerini öneriyor.
C) Ulusal açıdan önemli hedeflere ulaşmada yardımcı olmak isteyen üniversitelerin, önceliklerini buna göre belirlemelerini öneriyor.
D) Ulusal hedeflere ulaşmada başarı sağlanması için, üniversitelerin gereksinimlerine öncelik tanınmasının önemli olduğunu belirtiyor.
E) Önemli ulusal hedeflere ulaşılmasını sağlamak için, üniversitelerin kendi önceliklerini gözden geçirmelerini öneriyor.

20) . Today there are some political scientists who would date the beginning of the cold war back to the early 1930s when the Soviets declared ideological war on western capitalist society.
A) Bugün bazı siyaset bilimciler, Sovyetlerin kapitalist batı ülkelerine karşı ideolojik bir savaş açtığı 1930'lu yılların, soğuk savaşın başlangıç tarihi olarak kabul edilmesine karşılar.
B) Bugün, soğuk savaşın başlangıcını, Sovyetlerin kapitalist batı toplumlarına karşı ideolojik savaş ilan ettiği 1930'ların ilk yıllarına dayandıran bazı siyaset bilimciler bulunmaktadır.
C) Bugün bazı siyaset bilimcilere göre Sovyetlerin 1930'lu yılların başında kapitalist batı ülkelerine karşı ideolojik bir savaş açması, soğuk savaşın başlangıcını oluşturan ilk gelişmedir.
D) Bugün bazı siyaset bilimciler soğuk savaşın başlangıç tarihi 1930'lu yıllar olarak kabul ederler, çünkü bu dönemde Sovyetler, kapitalist batı ülkelerine karşı ideolojik bir savaş ilan etmişlerdir.
E) 1930'lu yılların başında Sovyetlerin bazı kapitalist batı toplumlarına karşı ideolojik bir savaş başlatmaları, bugün bazı siyaset uzmanları tarafından soğuk savaş olarak kabul edilmektedir.

21) . During the 1950s in Namibia, nationalist sentiment began to grow among the native tribes, and a number of political parties were formed including the South West Africa People's Organization (SWAPO).
A) 1950'li yıllarda Namibya'daki yerli kabileler arasında milliyetçilik akımı gelişmeye başlayınca, Güney Batı Afrika Halk Teşkilatı (SWAPO) da dahil birçok siyasi parti ortaya çıktı.
B) 1950'lerde Namibya'da yerli kabileler arasında milliyetçilik duygusu artmaya başladı ve Güney Batı Afrika Halk Teşkilatı (SWAPO) dahil bir çok siyasi parti kuruldu.
C) 1950'li yıllardan bu yana Namibya'da milliyetçilik duygusunun yeni kabileler arasında giderek artması sonucu, Güney Batı Afrika Halk Teşkilatı (SWAPO) dahil pek çok siyasi partinin kurulduğu görülmüştür.
D) I950'li yıllardan itibaren Namibya'da Güney Batı Afrika Halk Teşkilatı (SWAPO) dahil bir çok partinin ortaya çıkması, yeni kabileler arasında milliyetçilik duygusunun güçlenmesi sonucu olmuştur.
E) Namibya'da, Güney Batı Afrika Halk Teşkilatı (SWAPO) dahil çok sayıda siyasal partinin kurulması, 1950'li yıllarda yerli kabileler arasında milliyetçiliğin oldukça yaygın olmasına bağlıdır.

22) . Japan, which was totally destroyed in the war, has been rebuilt and is today a major centre of international trade.
A) Japonya savaşta tamamen yıkılmış, fakat en kısa zamanda yeniden inşa edilmiş ve artık bugün uluslararası ticarette önemli bir merkez olarak ortaya çıkmıştır.
B) Bugün uluslararası bir ticaret merkezi olan Japonya, savaşta tamamen yıkılmış olmasına rağmen, en kısa zamanda yeniden inşa edilmiştir.
C) Savaşta tamamen yıkılmış olan Japonya yeniden inşa edilmiş ve bugün uluslararası ticaretin önemli bir merkezi durumuna gelmiştir.
D) Yeniden inşa edilerek uluslararası ticaretin en önemli bir merkezi olan Japonya, savaşta baştan başa yıkılmıştı.
E) Bugün önemli bir uluslararası ticaret merkezi olan Japonya, önce savaşın yıkımına uğramış fakat hemen arkasından yeniden inşa edilmiştir.

23) . The hope of a permanent peace depend on how well the interim arrangements can be made to work.
A) Sürekli barışın sağlanması, geçici anlaşmaların bozulmaması için gösterilecek çabaya bağlı olacaktır.
B) Sürekli barış umudu, ara düzenlemelerin ne kadar iyi işletilebileceğine bağlıdır.
C) Geçici anlaşmalara ne ölçüde uyulursa sürekli banş sağlanması olasılığı o kadar artacaktır.
D) Kalıcı bir barış umudu, geçici düzenlemelerin ne kadar işe yarayacağına bağlıdır.
E) Bansın sürekli olup olmayacağı, iyi niyet çabalarının karşılıklı olarak sürdürülmesine bağlıdır.

24) . The report suggests that the boom in home computers, which has been helping the industry's growth for the last two years, may be slowing down.
A) Rapor yetersiz olmakla birlikte, ev bilgisayarlarında talebin durması, son iki yılda sanayide görülen büyümeyi yavaşlatmış olabilir.
B) Rapordan anlaşıldığı kadarıyla, son iki yılda sanayinin büyümesiyle birlikte ev bilgisayarlarındaki azalış yavaşlıyor gibi.
C) Rapordan görüldüğü kadarıyla, ev bilgisayarları talebindeki artışta ortaya çıkan yavaşlama sanayinin büyümesini etkiliyor.
D) Rapor, son iki yıldır sanayinin büyümesini sağlayan ev bilgisayarlarındaki patlamanın durulmakta olabileceğini gösteriyor.
E) Rapor açıkça gösteriyor ki sanayinin son zamanlarda büyümesi, ev bilgisayarlarındaki patlamanın etkisine rağmen yavaşlıyor.

25) . In the past many writers enhanced their fame by travelling and lecturing on a variety of public issue.
A) Geçmişte şöhretini artırmak isteyen pek çok yazar, bol bol seyahat ediyor ve çeşitli konulardaki konferanslara katılıyordu.
B) Geçmişte pek çok yazar, seyahat ederek ve çeşitli toplumsal konularda konferanslar vererek şöhretini artırmıştır.
C) Geçmişte pek çok yazar, gerek şöhretini artırmak gerek çeşitli toplum sorunlan ile ilgilenmek için sık sık seyahat ediyordu.
D) Geçmişte, şöhretini artırmak isteyen pek çok yazar hem seyahat ediyor, hem de toplumun çeşitli sorunları üzerine konuşuyordu.
E) Geçmişte, yazarlann çoğu seyahat ederek ve toplumsal konulardaki çeşitli derslere katılarak şöhrete ulaşıyordu.

Menu

Çeviri Formları

Çevirmenlik başvurusu

Copyright © Designed by ingilizce çeviri sitemap