İngilizce Çeviri Testleri Ana Sayfası

TEST – 23

1) At the heart of the controversy is the fact that plant genes have been studied far less than those of human genes.
A) Tartışmanın özünde, bitki genlerinin insan genlerinden çok daha az incelenmiş olması gerçeği yatıyor.
B) İnsan genlerinin bitki genlerinden çok daha az incelenmiş olması gerçeği tartışmanın odak noktasını oluşturuyor.
C) Öncelikle üzerinde durulması gereken konu şudur ki; bitki genlerinin hangi nedenle insan genlerinden çok daha az incelendiğidir.
D) Konferansın odak noktasını bitki genleri üzerindeki çalışmaların insan genleri üzerindeki çalışmalardan geride kaldığı gerçeği oluşturmaktadır.
E) İnsan genleri üzerinde yapılan çalışmaların bitki genleriyle ilgili çalışmalardan çok daha az oluşu, bu incelemenin özünü oluşturmaktadır.

2) Spokesmen for both parties have announced at a news conference which the atmosphere has been frank and cordial.
A) Her iki partinin sözcüsü basın toplantısında atmosferin uygun olduğundan söz etti.
B) Her iki grubun sözcüsü basin toplantisında atmosferin dostane ve içten olduğunu bildirdi.
C) Her iki basın toplantısında sözcüler açık ve samimi davrandılar.
D) Havanın açık olması basın toplantısında bulunanlar için bir rahatlık sağladı.
E) Her iki partinin sözcüsü basın toplantısında son derece samimi ve dostane bir havadaydı.

3) Had he known the problems money would bring, he would have turned down the prize.
A) Para getireceğini bilseydi ödülü geri çevirmezdi.
B) Paraya sahip olmayi bilseydi ödül peşinden koşmazdı.
C) Paranın getireceği sorunları bilseydi ödülü geri çevirirdi.
D) Konuyu bilseydi parasız ödül olmadığım anlardı.
E) Ödülü geri çevirmeyi bilseydi, paramı kaybettireceklerini de bilirdi.

4) Far from declining as hoped, the US trade deficit has risen further
A) Amerikan ticaret açığının daha fazla yükselmeyeceği hususundaki umutlar azalmış değil.
B) Umutlar bekleneni vermese de, Amerikan ticaret açığı daha da yükseliyor.
C) Amerikadaki yüksek ticaret açıkları beklenenin çok üzerinde gerçekleşti.
D) Beklendiği gibi düşmesi bir yana, Amerikan ticaret açıgı daha da yükseldi.
E) Amerikan ticaret açığı beklentilerin de ötesinde artma göstermektedir.

5) Vigorous efforts should be made to warn people against the grave effects that might stem from an excessive noisy environment.
A) Aşın gürültülü çevreden ileri gelebilecek ciddi etkilere karşı insanları uyarmak için yoğun çaba harcanmalıdır.
B) Çevredeki aşırı gürültü karşısında insanları uyarmak için yalnızca çaba göstermek yetmez.
C) İnsanlara karşı yöneltilen ciddi uyarılar etkisini göstermezse çevre gürültüsü önlenemez.
D) Aşırı derecede gürültülü çevrenin neden olabileceği tehlikeler konusundaı halk sürekli olarak uyarılmalıdır.
E) Halkın sürekli olarak aşırı derecede gürültülü çevrenin neden olabileceği tehlikeler konusunda uyarılmasi gerekir.

6) Even before the recent pause in world economic growth, the IFK could offer little solace for the unemployed.
A) Dünyadaki ekonomik gelişmede gözlenen son duraklama öncesi, IFK işsizler için pek fazla umut verici olamamıştı.
B) Dünyadaki ekonomik gelişmenin son durumu nedeniyle IFK işsizlik için küçük de olsa bir umut bulunduğunu belirtti.
C) IFK 'nın işsizler için önerebileceği şey, dünyadaki ekonomik gelişmelerden önce anlam taşımıyor.
D) IFK nın işsizler için sunduğu öneriler ekonomik gelişme ile birlikte uygulanırsa duraklamaya yol açmaz.
E) Dünyadaki ekonomik gelişmede görülen son duraklamadan önce bile IFK işsizler için çok az sevindirici haber verebiliyordu.

7) They forgot to turn off the bath taps, therefore now the water is overflowing.
A) Banyo küvetini doldurmayi unuttular, bu yüzden şimdi su gerekiyor.
B) Banyo musluğunu açmayı unutmuşlar, bu yüzden su gelmiyor.
C) Banyo musluklarını kapatmayı unutmuşlar, bu yüzden şu anda sular taşıyor.
D) Banyoda su boşuna akıyor, bu yüzden muslukları kapatmayı unutmak kötü birşey.
E) Banyo musluklarmm kapatılması unutulduğu için şu anda banyo sular altında .

8) The accord was short-lived since the new arguments began immediately.
A) Anlaşma, yeni tartışmaların başlamasıyla birlikte sona erdi.
B) Tartışmalar hemen başlasaydı anlaşma çabuk sona ererdi.
C) Anlaşma kısa ömürlü oldu, çünkü yeni tartışmalar hemen başladı.
D) Uyum olsa hemen tartışmalar başlamazdı.
E) Tartışma başladığındah beri uyumun kısa ömürlü olacağı belliydi.

9) The instructor failed the student because of her sporadic attendance.
A) Okutman derslere düzenli olarak gelmediğinden öğrenci başarısız oldu.
B) Okutman düzensiz çalışması nedeniyle başarısız oldu.
C) Devamı düzensiz olduğu için okutman öğrenciyi sınıfta bıraktı.
D) Öğrenci düzensiz çalıştığı için okutmanin uyarıları işe yaramadı.
E) Okutman başarısız olduğu için öğrenci de başarısız oldu.

10) The bank robber and her accomplice were captured before they left the bank.
A) Banka görevlisi ve arkadaşı bankadan aynlmadan once görüştüler.
B) Bankadan aynlmadan önce görevli ve arkadaşı bankayı kilitlediler.
C) Banka soyguncusu ve suç ortağı bankadan ayrilmadan once yakalandılar.
D) Banka soyguncusu bankadan ayrılırken suç ortağı da ayrıldı.
E) Banka soyguncusu ve suç ortağı bankadan çıktığı zaman yakalandılar.

11) The President was dissuaded at the last minute from proposing an international initiative to reduce barriers against West Europe's exports.
A) Baskan, son anda, uluslararası bir girişimde bulunarak Batı Avrupa ihracatının önündeki engellerin kaldırılmasını önermeye karar verdi.
B) Başkan son anda görüşünü değiştirerek, Batı Avrupa ihracatının önündeki engellerin kaldırılması için uluslararası bir ğirişimde bulunulmasını önerdi.
C) Başkanın Batı Avrupa ihracatının önündeki engelleri azaltmak için uluslararasi bir girişimde bulunması önerisini değiştirmesi, son anda önlendi.
D) Batı Avrupa ihracatının önündeki engellerin azaltılmasi icin uluslararasi bir girişimde bulunulmasına karşı olan Başkan, son anda görüşünü değiştirdi.
E) Baskan, Batı Avrupa ihracatinın önündeki engelleri azaltmak için uluslararasi bir girişim önermekten son anda caydırıldı.

12) After signing the contract and shaking hands, the three lawyers backed out of the agreement.
A) Şarkı söyleyip el çırptıktan sonra üç avukat anlaşmayı kutladılar.
B) Sözleşmeyi imzalayıp el sıkıştıktan sonra, üç avukat varılan anlaşmayı beğenmediler.
C) Anlaşmayı destekleyen üç avukat daha sonra sözleşme imzaladılar, el sıkıştılar.
D) Anlaşmayı imzaladiktan sonra üç avukat el sıkıştılar ve birbirlerini kutladılar.
E) Sözleşmeyi imzalayıp el sıkıştıktan sonra, üç avukat anlaşmaya uymaktan vazgeçtiler.

13) Moving closer to school can both ameliorate your commuting problem and improve your social life.
A) Okulun yakınında olmakla iletişim sorununu ve toplumsal ilişkileri düzene sokulabilir.
B) Okulun toplumsal ilişkilerin düzenlenmesinde ve ortak sorunlann çözümlenmesinde yararları olacaktır.
C) Okulun toplumsal yaşamımzla daha yakından ilgilenmesi ancak okula daha yakın olmamızla olanaklıdır.
D) Okulun yakınına taşınmak hem gidiş geliş sorununuzu kolaylaştırabilir hem de toplumsal yaşantınızı düzene koyabilir.
E)Okul yakınına taşınarak gidiş sorununuzu kolaylaştırabilir, böylece toplumsal yaşantımızı düzenleyebilirsiniz.

14) In a democratic country a citizen enjoys certain rights but also has certain responsibilities to the society at large.
A) Demokratik bir ülkede, topluma karşı soramlulukları olan her yurtaş, belli haklar da talep eder.
B) Toplumdaki her yurttaşın belli haklara sahip olmasi, demokratik bir ülkenin temel sorumluluğudur.
C) Genel olarak, topluma karşı sorumlulukları olan bir demokratik ülke yurttaşının sahip olduğu haklar da vardir.
D) Demokratik bir ülkede, bir yurttaşın topluma karşı sorumluluk taşıması ona bazı haklar da sağlar.
E) Demokratik bir ülkede, bir yurttaş belli haklara sahiptir fakat aym zamanda tüm topluma karşı da belli sorumlulukları vardir.

15) It didn't occur to her that, once she had agreed to their terms, further concessions would be inevitable.
A) Aklına gelen başına gelmiş ve onların şartlarını kabul ettiği anda ister istemez yeni tavizler vermek zorunda kalmıştı.
B) Sonunda onlarla anlaşmaya razı olmuş fakat arkasının böyle geleceğini düşünmemişti.
C) Onlarla anlaşmaya razi olduktan sonra imtiyazlar üzerinde daha fazla direteceklerini tahmin etmemişti.
D) Onlar tarafından belirlenen süreleri kabul ettigi anda yeni tavizler vermenin kaçınılmaz olacağı aklına gelmemişti.
E) Bir kez koşullarına razi olduktan sonra başka tavizlerin kaçınılmaz olacağı aklına gelmemişti.

16) The pertinent facts were pointed out while the less significant details were hardly mentioned.
A) Kimi olguların vurgulanmasi ayrıntıların zor anlaşılmasına yol açtı.
B) Daha az önemli konular vurgulanmazken, asıl konuda da kimi ayrıntılar gözardı edildi.
C) Daha az önemli ayrıntılardan hemen hiç söz edilmezken ilgili olgular vurgulandi.
D) Daha az önemli konulara güçlükle yer verilirken asıl olgular yeterince vurgulanmadı.
E) Konu ile ilgili gerçeklere hiç değinilmezken önemsiz ayrıntılar üzerinde duruldu.

17) Amnesty International called Saturday for an immediate ban on helicopter sales to Turkey.
A) Cumartesi günü Uluslararası Af örgütü Türkiye'ye acil helikopter satışı için çağrıda bulundu.
B) Dünya Af Örgütü, Cumartesi günü Türkiye'ye helikopter satışlarına derhal yasak getirilmesini önerdi.
C) Dünya Af Örgütü Türkiye'ye acilen helikopter satışı için çağnda bulundu.
D) Uluslararasi Af Örgütü Türkiye'ye helikopter satışlarına derhal yasak konması için Cumartesi günü çağrıda bulundu.
E) Türkiye'ye acilen helikopter satilmasma yasak getiren Uluslararasi Af Örgütü Cumartesi günü örgütü toplantıya çağırdı.

18) Because food is so scarce in some countries, several children die of malnutrition.
A) Kimi ülkelerde yiyecek pahalı olduğundan birçok çocuk yiyecek alamadığı için ölmektedir.
B) Bazı ülkelerde yiyecek çok yetersiz olduğundan birçok çocuk kötü beslenmeden ölmektedir.
C) Çocukların kötü beslenmeden ölmemeleri için kimi ülkelerde yiyecek rejimi uygulamr.
D) Çocukların yeterince yiyecek bulmaları amaciyla kimi ülkelerde özel önlemler alınmıştır.
E) Yetersiz beslenme, pek çok ülkede çocuk ölümlerine neden olmaktadir.

19) I declined her offer of a loan, saying that I didn't like owing people money.
A) Ödünç vermek istemedim, çünkü insanlara ödünç vermekten hoşlanmam.
B) İnsanlara borç vermeyi sevmediğimden onun borç para talebini geri çevirdim.
C) İnsanlarla borç alacak ilişkisinden hoşlandığımı ona açıkça söyledim.
D) Ondan ödünç almaya niyetim yok, çünkü ona borçlu olmaktan hoşlanmıyorum.
E) İnsanlara borçlu olmaktan hoşlanrnadığımı söyleyerek onun ödünç verme önerisini geri çevirdim.

20) The goods they have on offer now are certainly invaluable
A) Şu andaki önerileri şüphesiz çok değerli.
B) Onların yaptığı iyilikler şu anda saymakla bitmez.
C) Şu ana kadar yaptıkları iyilikler elbette unutulamaz.
D) Şu günlerde satışa çıkardıkları mallar son derece değersiz.
E) Şu anda satışa sunduklan mallar gerçekten paha biçilmez değerde.

21) It seems possible that, in the future, scientists are going to use a gene to make cancer cells more responsive to treatment.
A) Kanser hücrelerinin gelecekte etkili bir şekilde tedavi edilebilmeleri için bilim adamları gen kullanmaya daha çok önem veriyorlar.
B) Kanser hücrelerinin tedavisi için gelecekte bilim adamları tarafından daha çok sayıda gen kullanılması mümkündür.
C) Gelecekte, bilim adamlarının daha çok gen kullanarak kanser hücrelerini tedavi etmeleri giderek önem kazanacaktir.
D) Gelecekte, kanser hücrelerinin tedaviye daha çok cevap vermesini sağlamak için bilim adamlarinin gen kullanması mümkün görülmektedir.
E) Kanser hücrelerinin tedaviye daha çabuk cevap vermesini sağlamak amacıyla bilim adamları gelecekte genlerden yararlanmayı düşünüyorlar.

22) Owing to technological advances, our aggression is becoming more and more hazardous.
A) Teknolojik ilerlemeler yüzünden saldırganlığımız giderek daha tehlikeli hale geliyor.
B) Teknolojik ilerlemeye karşın asıl tehlike giderek büyüyor.
C) Teknolojik aksaklıklara karşın tehlike giderek azalıyor.
D) Teknolojideki gelişmelerle birlikte tehlikeler de giderek artıyor.
E) Teknolojik gelişmeler arttıkça saldırganlığımız da o boyutta artıyor.

23) Twenty per cent of flights from Gatwick is going to be delayed by two hours or more.
A) Gatwick'ten yapılan uçuşların yirmide biri iki saat ya da daha çok gecikme ile yapılır.
B) Gatwick'ten yapılan uçuşların yüzde yirmisi iki saat ya da daha çok gecikmeli olacaktır.
C) Uçakların yüzde yirmisi Gatwick'e iki saatten daha fazla gecikme ile inecektir.
D) Gecikmeli ya da gecikmesiz Gatwick'e iki saatte bir yirmiden fazla uçak inmektedir.
E) Gatwick 'e yapılacak uçuşların yuzde yirmisi iki saat ya da daha fazla sure gecikmeli olacaktır.

24) Underground water reserves are much larger than those on the surface,however as they are unseen we tend to underestimate them
A) Yeraltı su kaynaklan, yerüstündeki kaynaklarla karşılaştınlamayacak kadar büyük olmasına rağmen bunun değerini kavrayamıyoruz.
B) Su altındaki kaynaklar düşündüğümüzden çok daha zengindir, ancak görünmediklerinden gerçek değerlerini bilmiyoruz.
C) Su altındaki kaynaklan göremediğimizden gerçek büyüklüklerini bilmiyoruz.
D) Su yüzeyinde suyun altındakilerden çok daha değerli varlıklar vardır ama gözle görülmediklerinden değerlerini bilmiyoruz.
E) Yeraltı su kaynaklan yerüstündekilerden çok daha büyüktür, ancak görünmediklerinden onlan daha küçük olarak düşünürüz.

25) She is not capable of taking on such a responsibility.
A) Yeteneği, böylesine bir sorumluluğu taşıyamaz.
B) Böyle bir sorumluluk yetenekli olmasını gerektirir.
C) Böyle bir durumda yeteneği olduğu söylenemez.
D) Böyle bir sorumluluğu yüklenecek yeteneği yok.
E) Böyle bir sorumluluk için yetenek gerektiğini sanmıyor.

Menu

Çeviri Formları

Çevirmenlik başvurusu

Copyright © Designed by ingilizce çeviri sitemap