İngilizce Çeviri Testleri Ana Sayfası

TEST – 29

1) . A frequency changer is a machine designed to get power at one frequency and deliver it at another frequency.
A) Frekans değiştirici, bir frekansta güç almak ve bunu bir başka frekansa aktarmak için tasarlanmış olan bir makinadır.
B) Frekansta güç almak için tasarlanmış bir makina olan frekans değiştirici başka frekansa güç aktarmak için tasarlanmıştır.
C) Başka frekansa güç aktarmak için tasarlanmış güç değiştiricisi frekans değiştirici diye bilinir.
D) Güç almak ve aktarmak için tasarlanmış makinaya frekans değiştiricisi denir.
E) Frekans değiştirici makinalar bir frekanstan güç alarak bunu başka frekanslara aktarırlar.

2) . A stethoscope is a device for studying sound generated inside the human body.
A) Hastaların içinden gelen sesleri dinlemek için stetoskopa ihtiyaç vardır.
B) Stetoskop, insan vücudunda oluşan sesleri incelemek için kullanılan bir alettir.
C) Organlarımızdaki hastalıklardan kaynaklanan sesleri stetoskop aracılığı ile duyabiliriz.
D) Stetoskop hastaların organlarından gelen değişik sesleri duymamıza yardım eder.
E) Eğer organlarınızın sesini duymak istiyorsanız stetoskop kullanmalısınız.

3) . Each family of bees makes up one colony or group, and each group dwells in a hive.
A) Her arı ailesi bir koloni veya grup oluşturur ve her grup da bir kovanda yaşar.
B) Kovanlarda yaşayan arılar kendi ailelerini kurarlar ve koloniler,oluştururlar.
C) Koloniler oluşturmak için kovanlarda yaşayan arıların herbirinin kendi ailesi vardır. .
D) Herbir arı ailesi koloniler halinde kovanda yaşamayı tercih ederler.
E) Koloniler ve gruplar-halinde yaşayan arı aileleri hep birlikte kovanları yaparlar.

4) . An orbit in which the satellite travels around the earth once every 24 hours is known as a stationary orbit.
A) 24 saatte bir dünyanın çevresini dolaşan uydu sabit yörünge olarak bilinir.
B) Uydunun her 24 saatte bir dünyanın çevresini dolaştığı yörünge sabit yörünge olarak bilinir.
C) Sabit yörünge olarak bilinen uydu dünyanın çevresini 24 saatte bir dolaşır.
D) Uydu dünyanın çevresini 24 saatte bir dolaşır ve buna sabit yörünge denir.
E) Uydunun sabit yörüngenin çevresini 24 saatte dolaştığı dünyaca bilinir.

5) . To protect its own fisheries, Canada has taken a tougher line with foreign vessels fishing its coasts.
A) Kanada, kendi balıkçılığını geliştirmek için kıyılarında avlanan yabancı gemilere karşı önlemleri artırmıştır.
B) Kanada kendi balıkçılık bölgelerini korumak amacıyla, kıyılarında avlanan yabancı teknelere karşı sert bir mücadeleye girişmiştir.
C) Kanada kendi balıkçılığını güçlendirmek için kıyılarına yaklaşan yabancı balıkçı teknelerine karşı sert önlemler almıştır.
D) Kanada kendi balık alanlarını korumak için kıyılarında balık avlayan yabancı teknelere karşı daha sert bir tavır almıştır.
E) Kanada kendi balık alanlarını geliştirmek için sert önlemler alarak kıyılarında yabancı teknelerin avlanmasını engellemiştir.

6) . In his speech, he did not conceal the fact that Serbia's hardline attitude had led to the breakdown of the talks.
A) Demecinde, Sırbistan'ın katı tutumunun görüşmelerin kesilmesine yol açtığı gerçeğini saklamadı,
B) Yaptığı açıklamada, görüşmelerin kesilmesinde, Sırbistan'ın uzlaşmaz tutumunun etkili olduğu gerçeğini saklamadı.
C) Konuşmasında, Sırbistan'ın olumsuz tavrı sonucu görüşmelerin kesildiği gerçeğini belirtmekten kaçınmadı.
D) Görüşmelerin kesilmesine, Sırbistan'ın uzlaşmaz tavrının neden olduğu gerçeğini belirtmekten çekinmedi
E) Sırbistan'ın katı tutumu nedeniyle görüşmelerin kesildiğini açıkça belirtmekten çekinmedi.

7) . It seems probable that the recession in the wool textile industry will continue throughout the year and that many mill? may be permanently closed.
A) Görüşüne bakılırsa, yünlü dokuma sanayindeki gerileme yıl içinde de sürecek ve bazı fabrikalar tamamen kapanacaktı.
B) Yünlü dokuma sanayinde bütün yıl boyunca devam eden bunalım sonucu çoğu fabrikanın süresiz olarak kapanması kaçınılmaz görünüyor.
C) Yünlü dokuma sanayiinde yıl içinde bir durgunluk görüleceği ve pek çok fabrikanın tamamen kapanacağı kesindir.
D) Yünlü dokuma sanayiindeki durgunluğun yıl boyunca süreceği ve pek çok fabrikanın süresiz kapanabileceği muhtemel görünüyor.
E) Çoğu fabrikanın süresiz kapanmasına neden olabilecek durgunluk, yünlü dokuma sanayiinde yıl boyunca devam edecek gibi

8) . What we really expect to find in a world of art is a certain personal element and a distinctive sensibility.
A) Bir sanat ortamında bulunmasını arzu ettiğimiz şeyler aslında belirli bir kişisel nitelik ile kendine özgü bir duyarlılıktır.
B) Belirli bir kişisel anlatım ve farklı bir duyarlılık, bir sanat eserinin gerçekten bulunması istenen niteliktedir.
C) Gerçekten bir sanat eserinde bulmayı umduğumuz şey, belirli bir kişisel öğe ve belirgin bir duyarlılıktır.
D) Çarpıcı bir duyarlılık ve belirli bir kişisel boyut bir sanat eserinde esas olarak bulunmasını istediğimiz öğelerdir.
E) Belirli bir kişisel özelliğin ve etkileyici bir duyarlılığını, bir sanat eserinde bulunmasını gerçekten arzuluyoruz.

9) . It was stressed that the company which had been on the verge of bankruptcy had got over the crisis through substantial
borrowings from various banks.
A) İflasın eşiğine gelmiş olan şirketin çeşitli bankalardan yüklü krediler alarak bunalımı aştığı belirtildi.
B) Bazı bankalardan bol kredi alarak bunalımı atlatmaya çalışan şirketin iflasa doğru sürüklendiği bildirildi.
C) İflasla karşı karşıya gelmiş olan şirketin bunalımı aşmak için pek çok bankadan büyük krediler aldığı ifade edildi.
D) Çeşitli bankalardan yüklü krediler alarak bunalımı atlatmaya çalışan şirketin iflastan kurtulamadığı açıkladı.
E) İflas tehlikesini atlatmış olan şirketin bazı bankalardan bol kredi alarak bunalımdan çıküğı belirtildi.

10) . Since the signing of Maastricht Treaty, Britain has always been in conflict with her partners in the European Union over the question of monetary union.
A) Maastrictht Antlaşması imzalandıktan sonra İngiltere, para birliği konusunu ileri sürerek, Avrupa Birliğindeki ortaklar ile sert bir çalışma içine girmiştir.
B) Maastricht Antlaşması'nm imzalanmasından beri İngiltere, Avrupa Birliğindeki ortaklarıyla para birliği konusunda sürekli bir çalışma içinde olmuştur.
C) Maastricht Antlaşması'nm imzalanmasından bu yana, İngiltere para birliği konusu üzerinde durmuş ve Avrupa Birliği'ndeki ortakları ile zaman zaman tartışmıştır.
D) Maastricht Antlaşması'nm imzalanması üzerine, İngiltere para birliği konusunda Avrupa Birliği'ndeki ortaklarından farklı bir tavır içine girmiştir.
E) Maastrich Antlaşması'nm imzalanmasıyla İngiltere, para birliği konusunda Avrupa Birliği'ndeki ortakları ile tam bir uyum içine girmiştir.

11) . The committee generally rejected a proposal to divide the city into two zones and stressed the need to consider the whole city as a unit.
A) Kurul, kenti iki bölgeye ayırmayı amaçlayan öneriyi tümüyle reddetti ve kentin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini savundu.
B) Kentin iki bölgeye ayrılmasına ilişkin öneriyi derhal reddeden kurul, tüm kentin bir bütün olarak ele alınması gerektiği görüşüne vardı.
C) Kurul, kenti iki bölgeye ayırmaya önerisini oy birliğiyle reddetti ve tüm kentin bütün olarak düşünülmesi gereğini vurguladı.
D) Tüm kentin bir bütün olarak değerlendirilmesi gereği üzerinde duran kurul, kenti iki ayrı bölgeye ayırmaya yönelik öneriyi tereddütsüz reddetti.
E) Kentin iki ayrı bölgeye ayrılmasını öngören öneriyi oy çokluğu ile reddeden kurul, tüm kentin bir bütün olarak görülmesi gereği üzerinde ısrarla durdu.

12) . The report makes it clear that in 1995 most European countries met almost half of their energy needs by means of natural gas.
A) Raporda, doğal gazın 1996'da Avrupa ülkelerinin çoğunda enerji ihtiyacının neredeyse yarısını karşıladığı belirtilmektedir.
B) Avrupa ülkelerinin çoğunun enerji ihtiyaçlarının yarısını doğal gaz kullanarak karşıladığı 1996'da hazırlanan raporda açıklanmıştır.
C) Raporda, 1996'da Avrupa'da enerji ihtiyaçlarının yarısından çoğunu doğal gazyoluyla karşılayan pek çok ülke olduğu . açıkça ifade edilmektedir.
D) Raporda açıkça ifade edildiğine göre, 1996'da çoğu Avrupa ülkesi, enerji ihtiyacının yarısını doğal gazla karşılamak zorunda kalmıştır.
E) Rapor, 1996'da çoğu Avrupa ülkesinin enerji ihtiyaçlarının yaklaşık yarısını doğal gaz vasıtasıyla karşıladığını açıkça ortaya koymuştur.

13) . Most speakers at the meeting emphasized that, in recent years, some of the research projects undertaken by universities had been concerned more with current problems than with purely scientific matters.
A) Toplantıya katılan çoğu konuşmacı, son yıllarda üniversiteler tarafından uygulanan araştırma projelerinin sadece bilimsel konularda değil, aynı zamanda güncel sorunlarla da ilgili olması gerektiğini vurguladı.
B) Konuşmacıların toplantıda görüş birliğine vardığı gibi, son yıllarda üniversiteler tarafından yürütülen araştırma projeleri salt bilimsel konulardan çok, güncel sorunlarla ilgilidir.
C) Toplantıdaki pek çok konuşmacı, üniversitelerce sürdürülen araştırma projelerinden bazılarının salt bilimsel konular yerine, güncel sorunlarla ilgili olması gerektiğini belirtti.
D) Toplantıdaki konuşmacıların çoğu, son yıllarda üniver- sitelerce üstlenilen bazı araştırma projelerinin salt bilimsel konulardan çok güncel sorunlarla ilgili olduğunu belirtti.
E) Toplantıda söz alan pek çok konuşmacı, son yıllarda üniversitelerden yürüttüğü araştırma projelerinin bilimsel konularla olduğu kadar güncel sorunlarla da ilgili olduğunu belirtti.

14) . Some years ago the German Constitutional Court decided by a 6 to 2 vote that no law could permit abortion in violation of the rights of the unborn.
A) Yıllarca önce Alman Anayasa Mahkemesinin 2'ye karşı 6 oyla aldığı bir karara göre, hiçbir yasa, doğmamış, çocuğun haklarını hiçe sayarak kürtaja izin vermez.
B) Alman Anayasa Mahkemesinin birkaç yıl önce 2'ye karşı 6 oyla aldığı karara, göre, doğmamış çocuğun haklarını ihlal etmek demek olan kürtaja hiçbir yasa izin vermez.
C) Birkaç yıl önce, Alman Anayasa Mahkemesi, hiçbir yasanın doğmamış çocuğun haklarını aykırı olarak kürtaja izin veremeyeceğine 2'ye karşı 6 oyla karar verdi.
D) Alman Anayasa Mahkemesi, doğmamış çocuğun haklarının ihlal edilmesi demek olan kürtaja hiçbir yasanın izin veremeyeceği görüşünü birkaç yıl önce 2'ye karşı 6 oyla değiştirdi.
E) Alman Anayasa Mahkemesi, birkaç yıl önce, hiçbir yasada kürtaja izin verilmeyeceğine 2'ye karşı 6 oyla karar vererek, doğmamış çocuğun hakkının ihlal edilmesini engelledi.

15) . You may take your wage in foreign currency should you so wish.
A) Maaşınızı döviz olarak almak istediğinizi belirtiniz.
B) Maaşınızı döviz olarak alabilmeniz için başvuruda bulunmanız gerekir.
C) Maaşınızı döviz olarak almak istediğinizi yazı ile bildirin.
D) Arzu ederseniz, maaşınızı döviz olarak alabilirsiniz.
E) İsterseniz maaşınızın dilediğiniz miktarı döviz olarak ödenebilir.

16) . Whatever decision the court makes, the public will always regard him as guilty.
A) Mahkemenin kararına rağmen, herkes onu hala suçlu olarak görüyor.
B) Mahkeme nasıl karar verirse versin, halk onu daima suçlu olarak görecek.
C) Herkesin onu suçlaması, mahkemenin vereceği kararı etkilemeyecek.
D) Onun suçu ile ilgili olarak mahkemenin vereceği kararı herkes merakla bekliyor.
E) Mahkeme ceza vermese bile, o yine de herkesin gözünde suçlu olacaktır.

17) . In the post-war period higher education became one of the policy priorities for western governments.
A) Yükseköğretim, batılı hükümetler için ancak savaştan sonra siyasi özelliği olan bir konu oldu.
B) Yükseköğretim, ancak savaştan sonra batılı hükümetlerin üzerine önce eğildikleri bir konu oldu.
C) Savaş sonrası dönemde, yükseköğretim batılı hükümetler için siyasi önceliklerden biri oldu.
D) Batılı hükümetlerin savaş sonrası siyasetlerinde yükseköğretim konusu önemli bir yer tutmaktadır.
E) Savaş sonrası dönemde, yükseköğretim, batılı ülkelerin en çok önemsedikleri konulardan biriydi.

18) . Some people are able to adapt more easily to sudden changes in working circumstances.
A) Bazı insanlar, çalışma koşullardaki ani değişimlere daha kolay uyum sağlayabiliyor.
B) Çalışma koşullarında önemli gelişmeler yaparak, bazı insanların işe daha kolay uyum sağlamasına olanak verilebilir.
C) Bazı insanlann kolay uyum sağlamaları için çalışma koşullarının derhal değiştirilmesi gerekir.
D) Bazı insanlann işlerine kolay uyum sağlamaları çalışma koşullarındaki köklü değişikliklere bağlıdır.
E) Bazı insanlann çalışma koşullarına kolay uyum sağlayabilmeleri için değişiklik yapılması gerekebilir.

19) . Throughout the 1970s many industrial countries experienced a serious energy crisis owing to the rapid rise oil prices.
A) 1970 li yıllarda petrol fiyatlanndaki hızlı artış, en çok sanayi ülkelerinde enerji bunalımı yarattı.
B) 1970'lerde tüm sanayi ülkelerinde yaşanan ciddi enerji bunalımına petrol fiyatlanndaki hızlı artış yol açmıştır.
C) 1970'ler boyunca, pek çok sanayi ülkesi, petrol fiyatlarındaki hızlı artış nedeniyle ciddi bir enerji bunalımı yaşadı.
D) Sanayi ülkelerinde 1970'lerde yaşanan enerji bunalımının temel nedeni petrol fiyatlanndaki sürekli değişiklikti.
E) 1970'li yıllarda petrol fiyatlanndaki ani değişiklikler, sanayi ülkelerini ciddi bir enerji bunalımına sürükledi.

20) . Although a number of measures have been taken to prevent the smuggling of arms, the problem has not yet been solved.
A) Alınan tüm önlemler, silah kaçaklığını engellemede ve sorunu kökten çözümlemede yetersiz kalmıştır.
B) Silah kaçakçılığı sorununun çözümlenebilmesi için daha pek çok önlem alınması gerekiyor.
C) Alınan çeşitli önlemler sonucu silah kaçakçılığı azalmışsa da sorun tamamen çözümlenmiş değildir.
D) Silah kaçakçılığını engellemek için bir dizi önlem alınmasına rağmen, sorun henüz çözümlenmiş değildir.
E) Silah kaçakçılığına karşı alınan bir dizi önleme rağmen, sorunun çözümü mümkün görülmemektedir.

21) . If the birth rate is not sufficiently controlled, especially in the poorer countries, the resources of the world will soon be used up.
A) Doğum oranı, özellikle yoksul ülkelerde, yeterince denetim altına alınmazsa, dünya kaynakları kısa sürede tüke- necektir.
B) Dünya kaynaklarının hemen tükenmemesi için yoksul ülkelerde doğum oranı denetim altına alınmalıdır.
C) Yoksul ülkelerdeki doğum oranı denetlenmediği sürece, dünyanın kaynakları yetersiz kalacaktır.
D) Özellikle yoksul ülkeler, doğum oranını denetim altına almadıkları için dünyadaki tüm kaynaklar kısa sürede tükenecektir.
E) Dünyada doğum oranı denetim altına alınınca, kaynaklar özellikle yoksul ülkelerce kullanılacaktır.

22) . It is too early yet to tell whether the new mayor will really be able to fulfill the promises he has made.
A) Henüz hiç kimse yeni belediye başkanının verdiği sözleri gerçekten yerine getirdiğini söyleyemez.
B) Yeni belediye başkanının verdiği sözleri gerçekten yerine getirip getiremeyeceğini söylemek için henüz çok erken.
C) Yeni belediye başkanı gerçekten o kadar çok söz verdi ki bunları yerine getirip getirmeyeceğini söylemek için daha çok erken.
D) Yeni belediye başkanı, verdiği sözleri yerine getirebilmesi için vaktin çok erken olduğunu söylüyor.
E) Yeni belediye başkanından verdiği sözleri yerine getirmesini istemek için vakit henüz çok erken.

23) . The lately appointed head of the department has got to gain the confidence of the faculty before he can introduce any radical
changes.
A) Bölümde köklü değişiklikleri başlatmak üzere atanan yen bölüm başkanı, öncelikle öğretim üyelerinin desteğine gerek duydu.
B) Yeni atanan bölüm başkanı, öncelikle öğretim üyelerinir güvenini kazanmaya çalışarak bir değişiklik yarattı.
C) Yeni atanan bölüm başkam, köklü değişiklikler başlatmadan önce öğretim üyelerinin güvenini kazandı.
D) Yeni atanan bölüm başkanı, köklü değişiklikler başlatmadan önce öğretim üyelerinin güvenini kazanmak zorundadır.
E) Öncelikle öğretim üyelerinin desteğini isteyen yeni bölüm başkanı, önemli değişikliklere daha sonra başladı.

24) . As Dr. Fawcett has demonstrated in his latest article, it is the underdeveloped countries that have been worst hit by the economic recession.
A) Son makalesinde Dr. Fawcett'in belirttiği gibi, az gelişmiş ülkelerdeki ekonomik durgunluğun etkisi çok yaygındır.
B) Dr. Fawcett, son yazısında, ekonomik bunalımların en az gelişmiş ükelerdeki yaşandığını öne sürdü.
C) Dr. Fawcett'in son makalesinde de belirttiği gibi, azgelişmiş ülkeler ekonomik durgunluktan en çok etkilenenelerin başında geliyor.
D) Ekonomik bunalım nedeniyle ekonomileri sarsılan az gelişmiş ülkeler Dr. Fawcett'in son makalesine konu oldular.
E) Son makalesinde Dr. Fawcett'in açıkladığı gibi ekonomik durgunluktan en kötü biçimde etkilenenler, az gelişmiş ülkelerdir.

25) . In our era many major bridges have been constructed around the world, but the biggest problems bridge engineers have been facing today are those of maintenance and repair.
A) Çağımızda dünyada pek çok büyük köprü inşa edilmiştir, ancak bugün köprü mühendislerinin karşılaştığı en büyük sorunlar bakım ve onarım sorunlarıdır.
B) Bugün dünyada pek çok köprü inşa edilmektedir, fakat bakım ve onarım sorunları, köprü mühendislerinin karşılaştığı en büyük sorunlar arasındadır.
C) Her ne kadar çağımızda pek çok köprü inşa edilmişse de köprü mühendislerinin karşılaştığı en önemli sorunlar arasında bakım ve onarım sorunlan bulunmaktadır.
D) Çağımız dünyasında pek çok köprünün inşası mümkün olmuştur, ancak bakım ve onarım ile ilgili sorunlar, köprü mühendislerini en çok meşgul eden sorunlardır.
E) Çağımızda pek çok büyük köprüler inşa edilebilmektedir, fakat köprü mühendislerini en çok uğraştıran sorunlar, bakım ve onarım ile ilgili sorunlardır.

Menu

Çeviri Formları

Çevirmenlik başvurusu

Copyright © Designed by ingilizce çeviri sitemap